26 Kasım 2014 Çarşamba

Sınavdayım şişştt...

Saati ayarladım ve otomatik bir post olarak yayına girdi bu yazı. Çünkü an itibarıyla sınavda görevli olacağım.Oğlumda , pek çok arkadaşımın çocuğu da , öğrencilerim de herkes sınavda olacak. Hepsine Allah'tan zihin açıklığı diliyorum. Çalıştılar ve başarılı olacaklarına inanıyorum. Emekleri karşılığını bulacak elbet...
 
Dün gece yıllar yıllar önce girdiğim üniversite sınavımı hatırladım. Bütün gece heyecandan uyuyamamıştım ve aynı heyecanı , aynı duyguyu karmakarışık olarak yine hissettim. Bir yandan bunu oğluma yansıtmamam gerektiğini biliyordum ama içim nedense pır pır ediyordu. Onun da aynı şekilde bize yansıtmamaya çalıştığının farkındaydım ama her şey güzel olacak diyerek moral verdik birbirimize. Yani herkes sakinliği oynuyordu  aslında ...
 
Yok yazamayacağım daha fazla. Öğlen olsunda sınav sorularının cevaplarına ve yorumlarına geçelim. Umarım hepsi çok kolaydı derler , umarım hepsini yaptık , süperdi derler ...Başarılar diliyorum...

Haa bu arada bu sınavın adı değişti iyi ki... Ortak sınavlar oldu yeni adı...

24 Kasım 2014 Pazartesi

Sınava 2 gün kala...

Öğretmenler günü geçti geçmesine ama esas , 2 gün sonra öğrencilerin en önemli günü. Bence bu çok daha önemli...Herkes bilmeyebilir ama bu çocuklarımızın geleceği ile ilgili ve neredeyse üniversite sınavı gibi de önemli...Ancak yapılan her sınavda bir sıkıntı çıkıyor olması bu işin güvenirliliğini de azaltmış durumda. Bakalım bu sınavda neler çıkacak çok merak ediyorum. Ya yine sorular kaybolur , ya müfredattaki kazanımları kapsamaz , ya cevaplar hatalıdır , ya eksik ifadeler vardır , ya dağılım iyi yapılmaz , ya cevaplar verilmiştir , ya ya yaaaa.....O kadar çok şey bulup sıralayabilirim ki artık hiç kimsenin güveni kalmadı böyle sınavlara. Düşününce ne kadar acı değil mi ?  
 
Bazen bu sistemin parçası olduğum için inanılmaz üzülüyorum. Yapabileceğim  hiç bir şey yok. Sadece bazı şeyleri onlar için daha anlaşılır hale getirmeye çalışmak ve sevdirmek işin bana düşen kısmı. Çünkü görüyorum ki bunalmış durumdalar.  Çalışsa bir türlü çalışmasa bir türlü. Evden ayrı baskı , okuldan ayrı baskı , gidiyorsa dershaneden , etütten ayrı baskı. Zaten içten gelen ergenlik baskısı hepsinden üstünken birde bu sınav stresiyle uğraşmak hiç kolay olmasa gerek...
 
Ama hep ne için ? İyi bir liseye girebilsin , oradan iyi bir üniversiteye ve hayatını garanti altına alabilsin diye. Uzun bir yol tabiki...Ve daha şimdiden başlayan bir sınav maratonu. Yazık gerçekten üzülüyorum içinde bulundukları bu duruma... 
 
Sistemi alt üst !!! ettikleri için bu çocuklar daha bu yaşta bu halde...Neden iyi bir lise peki? Çünkü başka şansları yok , kalmadı. Eskisi gibi düz liseler yok artık. Yani ya iyi bir Fen Lisesine , ya iyi bir Anadolu Lisesine, ya Meslek Liselerine , ya da İmam Hatip Liselerine. Artık başka alternatifi yok. Yok yaniii !!! Ya da vereceksin çanta çanta parayı özel kolejlere göndereceksin. Şakır şakır para basıyoruz ya neden olmasın... Başarılı olsun ki en azından burs alabilsin derdine düşülüyor sonrada...Hayırlısı artık. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik ilk aşamanın...Her çocuk emeğinin karşılığını alsın inşallah...
 
Bir anne olarak stresliyim, oğlumda bu sınava girecek. Bir öğretmen olarak çok heyecanlıyım , bütün öğrencilerim de bu sınava girecek. Hepsinin içinde bulunduğu ruh halini çok iyi anlıyorum. Sakin olmaları lazım, dikkatli olmaları lazım. Şimdiden tüm 8. sınıf öğrencilerine bol şanslar ve başarılar diliyorum...
 

20 Kasım 2014 Perşembe

Zumbasız olmuyor...


İnsan yapmak istediği şeyi yaptığında mutlu oluyor. Sırf bu yüzden 2-3 aydır moralim bozuk ve spor salonuna gitmiyordum. Kendimce  küstüm ve hep spor salonunu suçladım. Ama olmuşa çare yok işte...
 
Üye yaparken her şey çok güzel ama sonra hep bir sorun çıkıyor nedense. Hep böyle değil midir zaten. Satış öncesi muhteşem sunum , satış sonrası hizmet  sıfır. Ve bu , pek çok şeyde böyle maalesef... Aslında salonla yaşanmış kişisel bir sorunum yok  , üyelik devam ediyor ama ben gitmiyorum. En azından gidip Kardio yapmam ve negatif enerjiyi bir şekilde atmam gerekiyor.
 
Neden küstüğüme gelince de , büyük keyif aldığımız ve hiç aksatmadığımız grup derslerimiz vardı bizim. Zumba dersimiz...Hocamız kıpır kıpır , enerji dolu bir insan ve bu enerjiyi aynen sana yansıtıyor. O derste hareketleri yap ya da yapama , o enerjiyi almamak mümkün değil. İnanılmaz keyifli geçen derslerde çığlıklar atıp , dans edip ,  spor yaparak eğlenmek böyle bir şeydi. Taa ki hocamız salondan ayrılmak zorunda bırakılıncaya kadar...
 
Hepimiz çok üzüldük tabi ve tüm samimiyetimle söylüyorum ki hocamız bizim salona gitme , spor yapma bahanemizmiş meğer. Kaç kişiyi tanıyorsam , benim gibi epeydir uğramamış salona. Ve bu akşam yeni bir salonda derslerine başladı hocamız .Tabii bizlerde  Zumba tanıtım dersine konuk olarak davet edildik. Çok eğlendik , çok yorulduk , çok özlemişiz. O enerjiyi yeniden almak harikaydı ama zumbasız nasıl olacak bilmiyorum :)))

 

19 Kasım 2014 Çarşamba

Kitap okuyamama ...

Kitap okuyanları resmen kıskanıyorum ama tamamen iyi niyetlimle. Bütün işleri bir kenara bırakıp , oturup kitap okumak istiyorum ama nedense hep bir iş çıkıyor ve yine okuyamıyorum. Ertele biriktir hep...Utanmalıyım kendimden !!!
 
Sırf bu yüzden başladığım ve yarım bıraktığım 4 kitabım var. Bu daha akıcı daha hızlı okunur demişim , o da kalmış diğeri de. Maymun iştahlılık mı yapmışım ne bilemedim...Okul sonrası eve geldiğimde kafam zaten gürültü ve ders anlatımı sonrası kazan gibi oluyor. Tamamen sakin kalmayı tercih ediyorum TV bile açmıyorum. Yaşlılık alametleri bunlar yoksa öziiiii... Öyle mi hakikaten ?
 
Sonra biraz dinleneyim oturup öyle okurum diyorum. Hiçbir iş yapmadan bugünü kitap okumaya ayırayım derken hafiften başlıyorum ortalığı toparlamaya. Hadi şu işte bitsin , bu da bitsin aman aklımda kalmasın , karnımı da doyurayım , yemek yoksa onu yapayım , Ay yoruldum şuracığa oturayım derken bi bakıyorum ki uyumuş kalmışım. Bazen de okul sonrası yapılması gereken dış işler güçler sonrasında da enerjim hiç kalmıyor. 
 
Yaz sonunda yine kitap okuyamamaktan şikayet ederken enteresan bir durum oldu aslında. Bizim ekip hafta sonunda denize girmek istedi. Ve beni bir türlü ikna edemediler . Pistir bizim  buraların denizi. Fabrika atıkları vs. göz göre göre lades diyemem... Neyse herkes girdi ben güneşlenmekle gölgelenmek arası bir şeyler yaptım. O arada arkadaşımın plaj çantasında bir kitap gördüm. Hoop çektim aldım. "Gizli Anlara Yolculuk" Ayşe Kulin...Zaten çok severim. Evirdim çevirdim okumaya başladım ama bırakamıyorum gayet akıcı gidiyor...100 sayfa okumuşum , sonra olmuş 150... Hadi gidelim diyorlar yok diyorum az daha... Eeee doğal olarak kitap sahibine gidecek... Dedim ki , iki güne bitir o kitabı çok heyecanlı yerinde kaldım...Reklam aldım o iki güne yani :D Neyse geldi kitap , o gecede bitti zaten. Sonra devamı varmış. "Bora'nın Kitabı " Onu da okudum . Ve daha önce okumaya başlayıp hiç bir bağlantı kuramadığım " Dönüş" yarım bıraktığım kitaplardan biriydi. Şimdi oturuyordu eksik olan parçalar. Nereden bileyim 3. kitapmış meğer. O gazla 3 kitabıda bitirdim. Şimdi 4. Kitap "Handan" hediye geldi ve beklemede... Bu kitap bana ait diye mi beklemeye aldım ben şimdi bunu ? 
 
Bir de gözlük lazım olacak gibi. Geceleri yazılar karışmaya başlıyor ve daha çok ışık ihtiyacı hissediyorum. Yakını okumada zaman zaman problemler çıkmaya başladı. Ama inatla geciktiriyorum . Öyle dedi göz doktoru . Acele etme dediiiiii....Gözünü tembelliğe alıştırma dediiii ama olmuyooo...

17 Kasım 2014 Pazartesi

Soldan soldan geliyorlar...

"Neden yazmıyorsun , neden yoksun? " diyor sevdiğim dostlarım. Aslında her zaman olduğu gibi yazıyorum ama hep aklımdan yazıyorum. Nedense buraya yazmaya zaman bulamıyorum.   Diyorum ya tembelim bennn....
 
Yeri geliyor cinleniyorum , deliriyorum her şeye. Sonra köpürüp , susup oturuyorum, vazgeçiyorum mecburen. Mesela , okul işlerine sinirleniyorum. Her şey sakinmiş gibi görünse de aslında içten içe kaynayan kazan var sistemin içinde. Bıktım yanmaktanda, yakılmaktan da. Kendi adıma değil tüm meslektaşlarım adına söylüyorum bunu. Ve daha neler çıkacak beklemedeyiz bakalım. Biliyorsunuz sistem şöyle çalışıyor. Yatıyoruz kalkıyoruz , bir rüya görüyoruz hoop hadi bunu deneyelim diyoruz , yaz boz tahtasıyız ya. Yazıyorlar ve bizde ciddi bozuluyoruz. Denemeler yapılıyor üzerimizde, en önemlisi de geleceğimizle...
 
Yakınlarda rotasyon varmış mesela. Neden ? Huzurumuz kaçsın diye. Mutsuz olalım diye. Verimimiz düşsün diye. Geçim derdine yeni dertler ekleyelim diye. Hangi okula nasıl gideriz , nasıl ulaşırız , puanımız tutar mı , tutmaz mı? Bütün bunları düşünelim diye. Düşünelim ki iyi eğitim veremeyelim diye. Bulunduğumuz yerden mecburen ayrılalım diye. Evimizin , ailemizin yeni yeni sorunları olsun diye. Çevre ile ilişkilerimiz sağlam olmasın diye. Öğrencilerimizle , aileleriyle yakınlık kurmayalım , birbirimizi anlamayalım diye. Tam alışırsın , kendini sevdirirsin , düzenini kurar mutlu olursun , verimin artar ki hadi bakalım rotasyonun gelmiş değişme zamanı derler. Ne yapıyorsunuz siz yaa? Kim nereye gitmek isterse zaten kendi isteğiyle gidiyor , zorla nereye. ? Ruhum daralıyor işte böyle olunca , "okul" demeyecektim işte soldan soldan geldiler yine-...
 
Zaten sınavada az kaldı...Hepimiz stresliyiz. Çocuklarımın hepsi 8. sınıf. Benimki de dahil olmak üzere...Her yer ergen , her yer sitiress ...Haa bu arada meşhur TEOG sınavının da adı değişti ya , üzerimizdeki baskı azaldı , nasıl bir rahatlık geldi anlatamam. Meğer bütün sıkıntı adındaymış :)))) Anladınız siz onu....
 
 
 

29 Ekim 2014 Çarşamba

Cumhuriyet'imizin 91. yılı kutlu olsun...

Geçen sene bugündü. Cumhuriyet'imizin 90. yılında çok özel bir an'ı yaşamıştım. Ve benim için her zaman ölümsüz bir an olarak kalacak...

Katılabilir miydim katılamaz mıydım bilmeden , okul çıkışı heyecanla gitmiştim alana....Ama o kadar çok istemiştim ki tarifi imkansız...Hani yalvarsam birilerine , izin verin desem ne olur alana gireyim desem , ağlasam sızlasam ancak bu kadar olurdu. O portreye girebilmeyi öyle çok istemiştim ki , Allah'ım dualarımı kabul etmişti. Ben oradaydım :) Ve sonra...


29 Ekim 2013 Bursa


 
26 Ağustos 2014 Ankara
 
 
Aynı aşkla 2. si için Ankara'ya da gittim ...İşte onun kamera arkası çekimleri...
 
 

Cumhuriyet'imizin 91. yılı kutlu olsun...
 
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !!!

16 Ekim 2014 Perşembe

Ben bunu hep yapıyorum...

Her gün bir bahane ile kendimi evden uzak tutmaya çalışıyorum. Sabah dersler  çok erken başladığı için akşamlarıda genelde erken uyumak mecburiyeti hissediyorum -ki bu gayet doğal ( ah ahh nerde benim 2 'ye  3 'e kadar dayanan bünyem !! )
 
Öğleden sonra dışarıda acil bir işim yoksa , dersten sonra direkt olarak eve geliyorum. Haliyle sabahtan dağınık kalan her yeri toparlamak , sağa sola çeki düzen vermek bile başlı başına bir iş oluyor. O araya yemek yemeyi sıkıştırıyorum alelacele bazen de keyifle ağır ağır... Sonra akşam yemeği hazırlığı başlıyor. İşleri bitirip kendimi koltuğa atabiliyorsam ne mutlu bana... Ama bazen hiçbir şey yapmadan tembel moda bağlanıp önce dinleniyorum. En çok da bunu seviyorum ama ne oluyorsa o arada oluyor zaten.
 
Şöyle biraz dinleneyim , bilgisayarımı açıp bir şeyler bakıp oyalanayım derken rüyalar alemine geçmiş buluyorum kendimi. Hem de öyle kötü bir oturuş pozisyonundaki anlatamam. Rüyamda her yerimdeki ağrıları , acıları hissediyorum. Ovalıyorum geçmiyor, bakıyorum bir şeyim yok , neyim var diyorum. Uzaklardan çalan telefonun sesini duyuyorum ama telefona da ulaşamıyorum. Kısacası hiçbir şekilde uyanamıyorum. Saatler sonra acıyla uyandığımda "ayh ayhh ayhh off off off " şeklinde keşke hiç oturmasaydım buraya diyorum ama bu hep başıma geliyor. Madem uyuma derdindeyim neden gidip paşa paşa yatağıma yatmıyorum ki . İki büklüm otururken , kucakta laptopla uyunur mu yaw ? Ama ben bunu hep yapıyorum...
 

14 Ekim 2014 Salı

Bi karışığım ....

Anladım ki bloglar ve yazı yazma konusundaki eski heyecanımı kaybetmişim. Uzun zamandır , ne okuyorum ne de yazıyorum...
 
Bu konuda özellikle Handan'cım , senden özür diliyorum. Yorumların hep maillerde kalmış geri bile dönememişim. Affet ne olur...Canımsın sen ve tamamen benim ilgisizliğim tembelliğim karışıklığımdan ileri gelen bir durum bu...
 
Yaz bitiyordu , seminerdi , okullar açılıyordu , yeni okuldu , yeni ortamdı , ufak tefek tatsızlıklardı derken 1 ay da böyle geçti gitti. Hiçbir şey yapamadan zamanın geçtiğine yanıp durdum. Yapmak istediklerimi yetiştiremiyorum bile. Bu yıl mecburen tayin olup okulumuzu değiştirdik , haliyle arkadaş ortamımız da değişti. İlkokul ve Ortaokul diye tekrar ayrılınca bizim okulumuz İlkokul'a dönüştürüldü ve bizleri de başka bir okulla eşleştirip atama yaptılar. Bu nedenle eski düzeni tutturma sıkıntısı yaşadık ki , kolay kolay tutacak gibi de değil...
 
Şimdi hepimiz yeni bir başlangıç yapmış gibiyiz. Hem öğrencilerimiz hem arkadaşlarımız sabahçı öğlenci olduk , dağıldık. Eski okulumun fiziki şartları ne kadar kötü bile olsa her şeye kolaylıkla ulaşırken , şimdi İlçe'nin en iyi okulunda bunlara ulaşmak neredeyse lüks gibi. Birde okul binamızın birini başka bir ortaokul ile paylaşmak durumu söz konusu olunca !! sınıflar daha da sıkıştırılmış , teneffüs saatleri kısaltılmış , sabahın bi köründen akşamın bi körüne uzatılmış bir şekilde zorlaştırılmış bir eğitim yılını yaşamak bana pek iyi gelmedi açıkçası... Özellikle de 8. sınıfların böyle kalabalık sınıflarda sınava hazırlanması söz konusu olunca çıldırmamak elde değil. Defalarca bu işi bırakmak istedim ama öyle kolay olmuyor işte...
 
Bir başka can sıkıcı şey ise küçücük 5. sınıf öğrencilerinin sabahın erken saatinde uyanmak zorunda olması ve saat 7'de derste olması durumu. Ama hep şu seçmeli dersler yüzünden. Günde 7 saat dersin anlamı öğrenciye eziyettir bence. Kıyamam ama görseniz içleri geçiyor , uyukluyorlar ya da derse geç kalıyorlar. Bu da ilk iki dersin verimini düşürüyor doğal olarak. Kaldı ki bunlar daha iyi günlerimiz . Yarın öbür gün saatlerde geri alınınca , kar kış soğuk olunca ,  işte asıl eziyet o zaman başlayacak. Haa aklıma gelmişken bu yıl kitaplarda bomboş ...Offf çok doluyum ben çokk....ne yazayım ne çizeyim şişeyim kalayım böyle .... huh !!!!

2 Eylül 2014 Salı

#anitkabirdeyiz



Geçen hafta bu saatlerde yine asla unutamayacağım bir tablonun içinde yer aldım. Rüya mıydı bu 2. 'ye yaşadığım . Ama o kadar çok istemiştim ki  o heyecanı tekrar yaşamayı ve çok şükür bunu gerçekleştirdim.

İlki 10 Kasım 'da İzmir de gerçekleştirilen 2400 kişilik canlı Atatürk portresi , geçen sene 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Bursa 'da 5990 kişiyle gerçekleştirilerek bir Dünya rekoruna imza atılmıştı.Son olarak da geçen hafta Ankara' da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk 'ün huzurunda en anlamlı yerde , Anıtkabir' deydik 6000 gönüllü ile. Portre 6000 kişiden oluşuyordu ama 10000 -15000 arası gönüllü vardı orada 7 'den 77 'ye.

Ankara'nın 40 C sıcaklığında saatlerde beklemenin en anlamlı haliydi son görüntü. Ve bu her şeye değerdi doğrusu . O an tarifsiz duygularla , aynı yürek çarpıntısıyla And'ımızı , İstiklal Marşımızı okumak , Ata'mıza saygıda bulunmak insanı bambaşka bir atmosfere sürüklüyor. Ne Mutlu Türküm Diyene ! diyorsun gururla haykıra haykıra...

O portrenin bir parçası olmak çok özeldi aynı , duygularının ve düşüncelerinin ebedi parçaları olduğumuz gibi...6000 kişi değildik aslında çünkü her birimizin yüreğinde en az 6000  'ler temsil ediliyordu. Kocaman sevgi dolu yüreklerle...

Bu projede emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi bir kez daha iletiyorum. Emeğinize yüreğinize sağlık ...İyi ki varsınız ...

1 Eylül 2014 Pazartesi

1 Eylül gelmiş ben unutmuşum buraları...

Eee nasıl başlıyorduk , nasıl yazıyorduk , nasıl konsantre oluyorduk? Komik ama gerçekten unutuyorum. Duraksıyorum hani biriyle yeni tanışıp kem küm yapanlar vardır ya...aynı o durumdayım.
 
Oysaki ne çok şey yaşanıyor hayatımızda ama hızına yetişemiyorum. Birazda tembelliğim müsaade etmiyor diyebilirim. Ne zaman yazmak istesem bilgisayarı açıp not etmek çok büyük bir olaymış gibi geldi. Hep vazgeçtim sonra yazarım diye diye de birikti unutuldu vs vs....  

Koca Yaz ayı nasıl geçti ve ben neler yaptım , nerelerdeydim ? 1 hafta kadar  Yunanistan 'a gittim geldim aslında hepsi bu. Orada Türk köylerinden birinde doğayla iç içe kaldık bir süre. Yakın arkadaşımın ailesi burada yaşıyor. Sınıra oldukça yakın bir köy. Bizim köylerimizden temiz , kokusuz , bahçeli , bakımlı . Bodrum evleri gibi hepsi bembeyaz. Sonrasında Gümülcine , Dedeağaç , Selanik ve Thassos Adasına gittik. Gittiğim yerlerde bize ait çok benzer şeyler gördüm. Biraz İzmir havası , biraz İstanbul havası . Her yerden vardı biraz.

Selanik 'te benim için en önemli şey Atatürk 'ün evini görmekti. İnanılmaz duygu yükleniyor insan. Zaten hassas olduğumuz bir nokta iken bir o kadar daha artıyor bu hassasiyet. Eşyaları varmış ama alınmış. "Nerede?"  dediğimizde  "Türkiye istedi" dediler. Yazışmalar devam ediyormuş geri almak için. Çünkü herkes O' na ait olan şeyleri orada görmek istiyor. Gerçi o ev bile sonradan yapılmış. Orijinali birkaç ev aşağıdaymış yıkılmış. Sonra aynısını Konsolosluk Binasının yanına yapmışlar ve oranın güvenliğine dahil etmişler. 
Bunun dışında Selanik'i çok gezemedim. Oysaki kökenimiz taa oralara dayanıyormuş geri gidişi şart yani ...

Bayıldığım diğer yerde Thassos Adası'ydı. Orayı da yeterince keşfedemedim ama sınırlı zamanda gördüklerim bile yetti. Bununda tekrarı olacak diye aklıma koydum bile...

Sonrasında genelde Mudanya sınırlarını pek zorlamadım. Kısa gidişlerdi hep , günübirlik İstanbul , Ankara derken. Ev , sahil , cafe ,  eş dost arasında koca bir yaz sezonunu kapattık gitti bile...

13 Temmuz 2014 Pazar

Diyet hikayesi...

Birisi diyete başlamıştı değil mi? Bitmedi hala devam eden bir süreç...Hem gayetde iyi gidiyor. Programa başlayalı 2 ay oldu ama yavaş ve emin adımlarla 6 kg gitmiş durumda. Ben oldukça memnunum ama diyetisyenim sanki biraz daha fazla vermiş olmam gerektiğini ifade edince keyfim kaçıyor...

Arada kaçamak yapıyor muyum derseniz pek sayılmaz.Tatlıların tadını unutmak üzereyim . Çayı ve kahveyi artık şekersiz içmeye başladım , beğenmediğim yeşil çaya alıştım. Çikolata yemiyorum , hamur işi yemiyorum , karbohidrattan mümkün oldukça uzak duruyorum. Daha çok yoğurt , salata , sebze ve protein ağırlıklı besleniyorum. 

Aslında çok özel bir program olmamakla birlikte dikkat edilmesi  gereken çok şey var. Yaptığım en büyük hata ana öğünler sonrası ara öğünleri iyi kullanmıyor oluşum. Acıkmıyorum diye yemediğim zamanlar vücut geleni tutup yağa çeviriyormuş. Yani boş yok.  Ara öğünler önemli ve yemeliymişim...

Öziice 'de ve burada bu listeleri ve bazı özel alternatifleri paylaşacağım...Aslında bu bir diyet değil yaşam biçimi olmalı. Çünkü hafifsin , sindirim sıkıntısı yaşamıyorsun , ay çok yedim fanayım demiyorsun , sadece arada "hayır teşekkür ederim yemiyorum" diyorsun ...Ve sonuçtan mutlu oluyorsun....

 

11 Temmuz 2014 Cuma

kısa kısa...


Ne tesadüftür ki , en son yazdığımda da arkadaşlarımızla toplantı olacağı günmüş. Ve bugün yine bir toplantımız var. Maksat iftar olsun , birlikte olsun , hoş sohbetler olsun...
 
Ve o günden beride acil durumlar dışında bilgisayarı açmamışım. Dolayısıyla bloglara da bakamamışım. Hatta bir ara şunu düşündüm. Kışın gelmesini hiç istesem de sadece şu açıdan herkes evinde köşesinde oluyor. Bilgisayarını bir şekilde eline alıp bloglarda toplansa mı acaba diye düşünmedim değil. Yoksa blogger öldüde bizler mi ayakta tutmaya çalışıyoruz, bilmiyorum .

Tatile gireli 11 gün oldu. Bu süreçte genel anlamda hep evdeydim. Yani Mudanya sınırları içindeydim ama ya sahilde , ya kafede ama illaki hep dışarıda...Bu arada güneş Mudanya 'da böyle batıyor. 

Zaten 5 gün boyunca eve gidesim bile gelmedi. Oğlum'u Bodrum'a Basketbol kampına gönderdim. Bu anlamda ilk ayrılığı tecrübe etmiş olduk. Daha öncede ayrıldık ama ya anneannesiyle ya babasıyla kaldığı için gözüm hiç arkada kalmıyordu. Şimdi otobüse bindirip arkasından el salladık ...

Öyle garip bir duyguydu ki ve sanırım bu bir başlangıçtı Ağır gelen bu oldu ve buna alışmalıyım. Kabul etmem gerekir ki artık büyüyor. Ağustos ayında bir kamp daha var. O da başka güzel bir hikaye aslında...

Hafta başında okul eşleştirilmeleri nedeniyle tayinim oldu. Çok daha iyi şartlara sahip olan bir okulda çalışmaya devam edeceğim. Artık denizin dibinde değilim ama 5 dk da yine sahile inebilirim. Hem evime de yürüyüş mesefesinde...Hayırlısı bakalım...

Şimdi hazırlanmam gerek. Aslında yazmak istediğim çok şey var. Birikmiş biliyorum ama unutuyorum . İyi mi? Akşam bizim kocaman çocuklarla dağ yoluna çıkıyoruz . Güzel fotolar çekmek üzere şimdilik gidiyorum. Bu arada galiba en çok instagram kullanıyorum. Var mı kullanan ?

4 Haziran 2014 Çarşamba

Gel git gibi oldum...

Bundan bir hafta öncesinde yazmaya yeltenmişim ama taslaklara yarım yamalak kaydedip çıkmışım. Zaten sıkıntılı günlermiş iyi ki yazmamışım...
 
Unuttum buraları ama özlüyorum da. Daha doğrusu eski sıcaklığı , hareketliliği çok özlüyorum. Bulamayıncada keyfim kaçıyor. Hep böyle olur ya , arada gider geliriz ama bu farklı bir şey...Issız yerlerde dolaşıyormuşsun gibi oluyor...Hani ayak seslerimi duyan olsa da gelse bir "merhaba" dese diye bakıyorsun boş boş...
 
En son bazı kararlarda ayrılmıştım buradan. Diyete başlamıştım ve bu haftasonu 1 ay tamamlanmış oluyor.15. günde gittiğim kontrol gayet başarılı bir sonuç verdi. Yani istediğim her zaman tatlı , bal , kaymak , çikolata , kek yiyememek bana 3 kg kaybederek ödül gibi geldi. Henüz 2. 15 günün sonucunu bilmiyorum ama aynı iddiada olma yolundayım. Bakalım ne olacak...Bu arada liste isteyenle paylaşabilirim...
 
Şu ara neler yapıyorum? Öncelikle okul işlerimi. Çünkü biraz yoğun , malum yıl sonu , notlar vs. Zaten öğrenciler yeterince strese sokuyorlar. Neymiş uyanamamışmış da keyfe keder sınava gelmemişmiş , neymiş sınav olduğunu unutmuşmuş. Sen sorumluluğunu unutursan ben mi koşacağım peşinden. Ayy çocumm rapor al da gel , ayy çocum her gün gel , sınavın yeri saati zamanı mı olur.? Vırt vırt...Neyse yinede bakıyoruz yoluna yordamına , zaten ilgili öğrenci böyle bir davranışı sergilemiyor.
 
Başka ne yapıyorum? Spora devam ediyorum , az ev işi yapıyorum diyelim de ayıp olmasın, biraz geziyorum , oyun oynuyorum derken şimdilik böyle bir yoğunluk içindeyim...
 
Bu akşam da bizim 5. sınıf çocuklarıyla geleneksel buluşmamız var. Hani o kocaman çocuklar olmuş olan 5. sınıf öğrencileri var ya onlarla...Ne güzel oldu  bu grup , ne güzel bulduk birbirimizi...

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Nasıl olsa okunmuyor....

Bu sıralar pek bir alınganlığım tuttu sanırım. Nasıl olsa okunmuyor , nasıl olsa yorum bile yazılmıyor diye yazma isteğimde köreldi. Demiştim ama ben " Blog yazarı yorumlarla beslenir "  diye , aç kaldım canlarım ben yaa...
 
Şaka bir yana ama "aç kaldım" diyince bugün itibarıyla hayatıma küçük bir değişiklik kattım. Hem hiç aç kalmamak , sürekli yemek yemek adına hemde dengeli ve düzenli bir beslenme programına uymak adına...Gerekiyor muydu sanırım evet gerekiyordu. O kadar düzensiz besleniyordum ki yaptığım sporun da bir anlamı kalmıyordu.
 
Nasıl olsa spor yapıyorum diye tatlı , tuzlu , yağlı , ballı ne varsa her türlü yemeye devam ettim. Ettimde iyi halt ettim işte... Yıllar sonra soluğu yine bir Beslenme uzmanında almak durumunda kaldım. Çünkü mutlaka birinin beni yakın takibe alması ve disipline sokması gerekiyordu.Kendi başıma her denememde kendimi kontrol edemediğimi çoğu zaman kendime kaymaklarla torpil yaptığımı farkettim. Aldım listemi geldim. Çıktık böyle bir yola hadi bakalım hayırlısı...
 
Kaymaklı yorumlarınızı bekliyorum :)) Diyetisyenim "onun zararı olmaz" dediiii :)))

23 Nisan 2014 Çarşamba

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun...



23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun...
 
Biz 29 Ekim'de bu portre için 5990 kişiyle tek yürek olduk. Bugün saat 17:00 'de Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadında 1907 çocuğum da tek yürek olup Atamızın imzasını atacak...Çünkü onlar geleceğimiz...
 

21 Nisan 2014 Pazartesi

23 Nisan 'da çocuk olmak...

 
Geriye sayım başladı  ve son 1 gün...
 
İstanbul FB Şükrü Saraçoğlu Stadı 23 Nisan 'da çok özel bir olayı yaşatacak. Takım tutmuyorum , Fenerbahçeli değilim ama o gün tüm yüreğimle Fenerbahçe'liyim...

Fenerbahçe Kulübü , çocuklarımıza harika bir hediye hazırlıyor. Çocuklar tuttukları takımın formalarıyla gelebilecek ve şenliğe katılarak birlik ve beraberlik , dostluk ve sevgi ortamını paylaşacak. Amaç fanatizmi küçük yaşlarda engellemek ve diğer kulüplerin taraftarlarıyla kaynaşmak... 
 
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında FB Şükrü Saracoğlu Stadında 1907 çocukla K. Atatürk'ün imzasını oluşturulacaklar. Boşuna çocuk olmak vardı demiyorum... O heyecanın ne demek olduğunu iyi biliyorum. 29 Ekim 'de yaşadım yine yaşarım yine yaşarım...
 

20 Nisan 2014 Pazar

Çok mu hamam gibi ?

Kimin hoşuna gitmez ki , evdeki temizliğin buram buram kendini hissettirmesi , mis gibi sabun kokması. Tabiki herkesin hoşuna gider. Hatta kokunun kalıcı olmasını bile ister...
 
Bende arkadaşımın tavsiyesi üzerine beyaz sabun kokulu yüzey temizleyicisi aldım. Bknz... Tampa Beyaz sabun kokulu temizleyici. Bütün evi bununla sildim ve nasıl güzel bir sabun kokusu yayıldı etrafa anlatamam , koklamak lazım. Yani sevdim ben bu Tampayı...  
 
İlk kullandığımda eşim eve gelince dedi ki : " Apartmana daha girer girmez koku hissediliyor . Bizden geliyormuş meğer , harika..." Evin içi de o kadar yoğun kokuyordu ki , biraz camları açmak zorunda bile kaldım. Hem çok saf ve çok güzel gibi , hem de " Çok mu hamam gibi kokuyor yoksa " diyince koptuk ikimizde...Hamam kültürümde yoktur ama çocukluktan kalma birşey  olsa  gerek ...
 
Eşim de ; "Havlular ne tarafta abla?  " demez mi ?  Tamam , dedim hamam gibi olmuşuz. Olsun yine de sevdim ben temiz temiz beyaz sabun kokusunu ..." haaa havlular mı ? Banyo da beyaz dolapta :)))"

16 Nisan 2014 Çarşamba

Tedavi süreci (1)

Yaklaşık 2 aydan fazladır acısını çektiğim siğilli nasırlarımdan nihayet kurtuldum. Başlangıçta sadece 1 tane olan ve ardı ardına 18-20 taneye kadar çıkan siğiller beni epeyce korkuttu. Ağrısı , acısı , eziyeti dayanılmaz hale gelmişti. Üzerine basamadığımı daha önce burada  anlatmıştım.
 
Tedavisi için izlediğim yolu paylaşmak istiyorum. İlk önce Ayak bakım merkezine gittim. Siğili yüzeye çıkartmak için elektrikli ayak altı törpüsü ile üst deri tabakası törpülenerek siğile ulaşılmaya çalışıldı. Bu arada siğillerin üzerine sadece Çay Ağacı Yağı kullandım. Herşey yolunda gitseydi bu yöntem iyi olacaktı ama olmadı. 

Ayağımın üzerine basamamak , zonklamalar , şişlik derken rapor almak durumunda kaldım. O arada bir dermatoga gittim. 10 günlük asit tedavisi ile Kriyoterapi uygulayacağını söyledi. Kriyoterapi dokunun dondurulması olayı olduğundan biraz sıkıntılı bir yöntemdi ama çaresiz kabul ettim. Soğuk etkisiyle hücre içindeki ve dışındaki saf su, buz kristalleri haline getirilerek hücrenin ölümü meydana gelir. Bunun için -78,5°C?de katı karbon dioksit (kuru buz),  -190°C sıvı azot, florokarbon ve nitrözoksit gibi kriyojen maddeler kullanılır.
 
Daha tedaviye başlayamadan tavsiye üzerine başka bir dermatologa yönlendirildim. "Zonklama ve acı enfeksiyon kapmış olmasından" diyerek antibiyotik tedavisi ve  fizyolojik serum ile 20 dk'lık kompres uygulaması verdi. 5 günde zonklama azaldı ama acı ve üzerine basamama olayı devam ediyordu... 

Devamı için 2. kısım ....  

Tedavi süreci (2)

Siğilli nasırların tedavisi için...

* 10 gün boyunca her akşam ayak , 30 dk. kadar sıcak suda bekletilecek.
* Sonra kurulanıp , siğillerin üzerine nokta atışı şeklinde DUODERM solüsyon sürülecek.
* Siğilin etrafına Made'cassol merhem sürülecek.
* Her sabah yine siğil üzerine nokta atışı şeklinde VERRUTOL sürülecek.
*10 gün sonunda yoğun bir şekilde Made'cassol merhem sürülüp , sera strech ile kapatılacak ve kontrole gidilecek...

"Olmuş bunlar" diyerek eliyle pıtır pıtır sökmeye başladı sonrada bisturi ile üst kısmını kazıdı. Ertesi gün biraz daha rahattım , en azından ayağımın üzerine basabiliyordum. 4-5 gün boyunca da sadece Batikon ve Made'cassol merhem kullandım. İnanılmaz bir hızla iyileşme başladı. Bu arada Made'cassol hücre yenileme özelliği olan harika bir merhem... Sonra yine 1 haftalık sıcak su ve asit tedavisi aynen devam etti. Bu arada ben olaya iyice adapte olduğumdan her akşam cımbız ile oyma işini üstlendim. Köküyle yerinden oynamaya başlayıp kabardıkça çekip çekip aldım. Simsiyah sert bir tabaka çıkıyordu içinden. Artık sadece görüntüsü rahatsız ediyordu , acı yoktu.
 
Deri neredeyse paramparça olmuş , sanki meteor taşı düşmüş gibi derin derin çukurlar açılmıştı. Ama Made'cassol merhem mucizeler yaratmaya devam etti. Çoğu bölüm eski haline kavuştu bile. Dilerim kimsenin başına yani ayağına :) böyle bir şey olmaz ama olursa da iyileşme süresi uzun olsa bile çözümü böyle...

Birilerine faydam olursa ne mutlu. Çünkü acısını çeken bilir. İnsanın neresi acıyorsa canı da orada atıyor gerçekten. Herkese acısı için acil şifalar dilerim...
 

1 Nisan 2014 Salı

Umutsuz değilim...

Dün güne keyifsiz ve gergin başladı pek çoğumuz. Geceden uykusuz , enerjisi çekilmiş , mutsuz...Hatta büyük bir savaştan çıkmış gibi de yorgun. "Savaş" diyorum çünkü savaş haline dönüştürüldüğü için. Oysaki yapılan sadece bir seçimdi...
 
Ama pek çok merkezde yaşanan  seçilememe korkusu olayı savaşa dönüştürdü. Bu zaten beklenen bir şeydi. Gerek yaşanan elektrik sıkıntısı gerekse torbaların kendi kendine !! kaçışı vs vs... Özelliklede bunun en can alıcı noktalarda olması daha ilginçti...Beni en çok etkileyen olay da elektrik kesintisi sırasında bir kızın sandığın üzerine oturması ve çevresindekilerinde sandığa sıkı sıkı sarılması oldu. İçinde ne olduğu değil , değiştirilmemesi için verilen mücadelesiydi. Demokrasiye sahip çıkmaktı bu...
 
Halbuki hiç kimse karışmadan şu işleri layığıyla yapsalar ya da yapılmasına izin verseler , kimsenin sesi çıkmaz sonuçlara...Mesela , buralarda hiç sıkıntı olmadı bile. Kısa sürede sonuçlandı bitti. Ama önemli merkezlerde yok suç üstüler , itiraf etmeler , kargaşalar , usulsüz ziyaretler , belgelerde eksik yazımlar , kayıplar gibi gibi daha neler neler...
 
Kabullemediğimiz bir şeylerin yanlış yapılıyor olması zaten. Hep işin içinde bitmek tükenmek bilmeyen bir oyun var. İşte bütün sıkıntı bu. Neyse bu bir kaybediş ya da bir bir kazanım değil. Hiçbir şey bitmedi belki de daha yeni başlıyor. Yani umutsuz değilim , olmayalım da...
 
 

30 Mart 2014 Pazar

Hayırlısı...

Oyumu kullandım geldim tüm heyecanımla... Ve hiçbir zaman bu kadar tedirgin , hiçbir zaman güvensiz olmadım ben...Tüm kaygım bir yerlerde yanlış olmasın , dala vere olmasın. Güvenimizi kaybettik bakar mısınız şu hale ??? Gönlüm güzel olan her şeyden yana...

Ülkem için, geleceğimiz için en doğrusu olsun istiyorum. Pek çok kişi de diyor ki "aman sanki digeri çok mu doğru ? Onun hiç mi hatası yok?" Herkesin vardır  hatasız olması zaten imkansız. Ama şu da var ki kötünün bile iyisi vardır. Bakış açısı vardır , insana verdiği değer vardır , saygı vardır,  sevgi vardır , gelecek vardır ...

Hayırlısı olsun diyorum....


Vallahi şiştim...

Hatırlar mısınız? Kuruntu ailesindeki rahmetli Gazanfer Özcan ne derdi? - Bakkk şiştim Naciye , vallahi şiştimmm ...
Avrupa yakasında 'da  - Bak tık tık atıyor yine İffet...
Kendisini rahmetle ve saygıyla anıyorum. İşte  bende aynen böyle şiştim. Gerçekten şiştim. Hem tık tık atıyor hemde soldan soldan geliyor vallahi. Ortalık cadı kazanı gibi oldu. Dayanılacak gibi değil. Her an her yerden bir haber fırlıyor , bir yalan fırlıyor , bir çirkinlik , bir adilik , bir basitlik , bir engelleme fırlıyor...Akıllara zarar !!!

Akışı takip etmekten artık beynim döndü , yoruldum. O kadar da hassas oldum ki kendi kendime "sakin ol suss " diyerek kontrol etmeye çalışıyorum. Yalanı yalanla örttükçe , asıl yanlışı gözmezden gelip başka yerlere saldırdıkça, suçu suçla bastırmaktan utanmadıkça geçmez bu...Anlayış, saygı, sevgi, dürüstlüktü istenen.Tersini hiç kimse hak etmedi kiii. 

Geleceğimiz adına hayırlısı Türkiye'm...


Bu yazı aslında iki gün önce yazıldı ama yayınlamayı unuttum...

21 Mart 2014 Cuma

21 Mart...


Garip bir durum.  Sadece yazmak istedim bugüne dair olsun diye...

Geçmiş zaten. Biraz buruk, üzgün, keyifsiz ama yine de mutlu. Arada gülümsüyorum. Üzülmek yok demiştim ama yapamıyorum. 

Not: Fotoğraf alıntıdır. Arkadaşı tebrik ederim... 

14 Mart 2014 Cuma

Acı olan başka bir gerçek...

Masum gencecik insanlar öldü , çocuklar öldü , hatta öldürüldüler. Ailelerin , annelerin yürekleri yanıyor hepimizin olduğu gibi...Sonra üzülüyoruz , tepki veriyoruz , "dur" diyoruz ama anlayanı var anlamayanı var...Daha doğrusu anlamak istemeyeni var ...
 
Bazı şeyleri anlamamak , görmemek için gerçekten cahil olmak , körü körüne bazı şeylere inanmak lazım. Boşuna dememişler "Hiç birşeyden korkmam , cahilden korktuğum kadar "diye...Gözü karadır cahilin...Kendi bildiğine , kendi dediğine öylesine inanır ki aksi imkansızdır onun için...Kim ne söylese yalandır zaten...Yanlış olduğunu bilse de savunur da savunur boş sözlerle...Yanlışın doğruluğuna inanmak ister çünkü...
 
Öylesine çok şey değişiyor ki insan bilinçlendikçe , gözündeki perdeler bir bir kalkıyor...Işığı görmeye başlıyor...Cehaleti yenmek isteyişimizin asıl sebebi de budur işte...Acı olan başka bir gerçek dediğim şey de , yaşadığımız olaylar dışında başka birşey aslında...Canlarımız , yakınlarımız , arkadaşlarımız , eş , dost , akraba her kimse , onlarla...
 
İnsanların düşünce özgürlüğü var , inanç özgürlüğü var. Herkes aynı düşünmek zorunda değil ki , herkes dinini aynı yaşamak zorunda da değil. Ama şu var ki saygı göstermek zorunda...Buna uymayan saygı göstermeyi bilmeyen , aksine zarar vermeye çalışan , kendi fikrini zorla kabul ettirmeye çalışan kişi , seni yok sayan kişi bence olmasın daha iyi. Her yaşanan olayda kaç kişi böyle  tartıştı , fikir ayrılığına düştü , sonra bağları koptu, gitti...Çok kişi bence...
 
Arkadaşlarımın sosyal medyada yaptıkları paylaşımlar ve yorumlar nedeniyle listelerinden kimler kimler sillindi . Silindi derken silenler arkadaşlarımdan çok , hep fikirlere karşı çıkan kişilerdi. Siliyor seni , yok sayıyor , şoka giriyorsun, şaşırıyorsun. Vayy be geçen zamana diyorsun , birlikte yemişsin , içmişsin , eğlenmişsin , gezmişsin , yeri gelmiş gülmüşsün, yeri gelmiş ağlamışsın . Sonra  da zaten "siz öylesiniz" "siz böylesiniz" demiş çıkmış işin içinden...Ne demek "siz" "biz" yaa...
 
"Birliktelik" ten bahsediyoruz , "kardeşlikten" bahsediyoruz. Din , dil , ırk gözetmeden insan olduğumuz için , vicdanımız olduğu için seviyoruz birbirimizi. Siz biz ne demekkk sorarımm...İşte burada pek çok kişini yolları ayrıldı pek çok kişi dostunu düşmanını tanıdı . Düşman ne demekse ben anlamlandıramıyorum ama çoğu kişi birbirine düştü mü düştü. Nasıl yazık bu insanlara...Dilerim iyiyi , doğruyu , güzeli , birlikteliğin kıymetini , herşeyden çok sevmeyi saymayı öğreniler diyorum...
 
 
 

11 Mart 2014 Salı

Rahat uyu sen...

              

Söyleyecek çok söz var.
Yapılacak da...
Rahat uyu Berkin Elvan...



Zencefilli kurabiye kokusu...

Zencefilli Kurabiye...

* 125 gr tereyağ
* 1/2 su bardağı esmer şeker
 * 1/3 su bardağı pekmez
 * 1 yumurta
 * 2 tatlı kaşığı zencefil
 * 1 tatlı kaşığı tarçın
 * 1 çay kaşığı tuz
 * 1 tatlı kaşığı kabartma tozu
 * 3 su bardağı un

Yapılışı,Sibel'in kahvesinde....
Evi saran bu koku kurabiyeden daha güzel... Mis gibi zencefil ve tarçın kokusu sarıyor her yeri. Yemem diyeni bile baştan çıkartır. Uzunca bir süredir pek çok yerde zencefilli kurabiye tarifi aradım.
Hani bazı tarifler vardır ya , okursunuz ama sizi cezbetmez. Daha denemeden sanki içinde bir şeyler eksikmiş hissiyatı verir. "Bu değil" der aramaya devam edersiniz "işte budur" diyene kadar...
Sonunda "işte budur" dediğim tarifi bulduğumda adresin hiç yabancı olmadığını , daha öncede tariflerini severek denediğim ve iyi sonuçlar aldığım Sibel'in Kahvesi 'nde buldum. Çok başarılı, çok lezzetli. Teşekkürler Sibel ;)
Şiddetle denemenizi öneririm ...

10 Mart 2014 Pazartesi

Kızım bi geliversen...

Ne kadar istemesemde , aklım okulda , öğrencilerimde kalsa da 1 hafta raporluyum işte. Ve bu süreci dinlenerek geçirmem gerekiyor ki biraz iyileşme gerçekleşebilsin. Ayak bu , kullanmayayım diyemiyorsun ki,  teki de beni taşımaya yetmiyor... 
 
Sabah baba-oğul evden gidince koca ev bana kaldı. Gecenin verdiği uykusuzluk ve huzurluk nedeniyle dönüp uyumaya devam ettim. Yeniden sabah olduğunda saat 11:30 olmuştu ki biraz daha dinlenmiş hissettim. Sonra kalkıp yavaştan kahvaltımı hazırladım. Hiç adetim olmadığı halde kendime çay demledim. Çok severim  Lipton Eearl Grey  Bergamot aromasını. Üstelik ilk kez şekersiz içmeyi de başarabildim. Aferin bana...
 
Sonra aklımdan şu geçti. Kızım şu odaları havalandırdıktan sonra yatakları toplasan. Ortalık perişan olmuş , bi süpürsen , bi silsen sonra beraber yemek yapsak vakit kalırsa şu birikmiş ütüleri de yapsan... demek isterdim ama diyecek kızım yok. Yardım lazım ama bana. Haliyle ayağımı uzatıp oturdum. "Sakın ola evi süpürüp silmeye kalkma" emri verildi sabah. Emir büyük yerden şimdi yapsam olmaz :)) Şimdi de çok ayakta durmamı gerektirmeyecek bir yemek bulup yavaştan mutfağa gitmem gerek...Yakındır dönüş saatleri ...Beynimi mi yesinler yaniii ?
 
 
 
 
 
 

Kösele mi bu?

Uykum var uyuyamıyorum. Huzurum yok tedirginim. O nedenle bu saat oldu sürünmeye devam ediyorum. Laf olsun diye de yazı yazayım dedim. Ne çok sızlandım ne çok biliyorum ama yine zor bir hafta sonuydu. , yine eve bağımlıydım...

Ve durum onu gösteriyor ki bu bir süre daha böyle olacak. Yarın istemeye istemeye 1 haftalık rapor alıp evde dinlemeye karar verdim.  Buna mecburum da aslında çünkü sağ ayağımın üzerine basamıyorum. Bastıkça acısı, zonklaması dayanılmaz hale geliyor.Zaten baskı uygulanmaması gerekiyormuş...

Akşam bir doktor arkadaşım uğramıştı. "Üzgünüm ama canın çok yanacak. Bu tabanı kazımak zorundalar " dedi.  Kösele taban mı bu yaw hoop noluyoruz? Can bu cannn ...
Ve yine ağlar...




7 Mart 2014 Cuma

Bunalımın ucundan dönmek nasılsa...

Birkaç gündür ha bunalıma girdim , ha giricem derken ucundan sıyırıp duruyorum. O da nasıl oluyor derseniz bende bilmiyorum sadece iyi hissetmiyordum. Şimdi de çok iyi değilim ama farklı şeylerle ilgilenmeye çalışıp yoğunluğumu azaltmaya çalışıyorum.
 
Durduk yere herşeyi kafama takıp ve ona buna ağlayıp duruyorum. Sanırım son 1-2 haftadır istediğim gibi aktif olamadım. Ayağımın acısından hiç birşey yapamadığım gibi , kendimi eve kapattığım anlar da oldu. Sabah kalk , okula git , derse gir , acıya katlan sonra eve gel ve yatış moduna geç. Zaman zaman bunalıp çıktığım için de hep pişman olup geri döndüm. Buda daha kötü hissetmeme neden oldu.
 
Hal böyle olunca bende yattığım yerden ne yiyebilirim moduna geçtim. Sonra oldum da oldum yani. Bu konuda da karar aldığımı söylemiştim. Yani en kısa zamanda Beslenme Uzmanına giderek (inatla hala diyetisyen demiyorum strese girmemek için) düzenli beslenme alışkanlığı kazanmak için karar aldım. Çünkü birinin seni kontrol ettiğini bilmek , hesap vermek , sonuçlara birlikte sevinmek şart. İster istemez bir düzene giriyorsun. Yoksa bilmediğimiz şeyler değil.
 
Ama söz konusu tatlı olunca kendime kıyamayıp , ikna olduğum anlar çok olmuştur. Aman canım nolacak bi parçadan derken , o koca bir parça olabiliyor. Yok öyle bitti. Son kararım..
 
 

3 Mart 2014 Pazartesi

Ota buna...

Dün akşam kafamı yastığa koyduğumda ilham filan gelmedi . ( Bir önceki yazının konusu) O nedenle gayet sıradan biraz can sıkıntılı , biraz hüzünlü , biraz ağlamaklı bir şekilde uykuya daldığımı hatırlıyorum. Zaten ayağımdaki sıkıntıya kafam çok takılıyor. Her üzerine bastığımda ya da teşebbüse geçtiğimde acısı beynime vuruyor "Amann canımmm bi lokmacık şey , sende amma büyüttün demeyin nolur " Yürümek işkence gibi geliyor ve çoğu kimsede ciddiye almıyor. Sanırım sıradan bir nasırmış gibi değerlendiriliyor."Bi sende mi var sanki , hıhhh benimde nasırımm var ki  " gibi gibi gibi...
 
Cesaretiniz varsa ve içiniz kaldırırsa Google' dan " Siğilli nasır"  neymiş bakın derim. O  görselleri görmeniz bile canınızı yeterince yakacak zaten...
 
Bazen eşime de kızıyorum. Her sabah uyanınca " Hala mı acıyor ? Geçmedi mi ? " diyince "Yoo geçtide ben rol yapıyorum. Acı çekme rolü çok eğlenceli de" diyerek sitem ediyorum. Keşke bir gecede uçup gitse ama dedim ya biraz zaman alacak. Zaten bugünde okulda felaket senaryoları yazıp çizdiler bana. Oldu mu gözler sulu sulu... "Eyvah" dedim  "rezil olacağım sakin ol özii..."
 
Eve geldim , bakımımı yaptım , tam dinleniyordum ki ağlama krizi geldi. Şu aralar biraz fazla sulugözüm sanırım. Ota buna ağlıyorum. Bu kibarcası :) Biraz sakinleşip arkadaşımı aramayı düşünüyordum ki telefon elimde çaldı."Yaa sen ne iyi bir insansınnn" diyerek ona ağladım. Ordan burdan konuşunca kafam dağıldı biraz güldük iyi geldi. Seviyorum böyle anları...Hakikaten iyi bir insan :)
 

2 Mart 2014 Pazar

Ilhan da kim?

İki üç gündür bunu yazmalıyım diye aklımdan geçirdiğim şeyleri unutuyorum. Unutuyorum çünkü ya gece uyandığımda ya da uyumadan çok kısa bir süre öncesinde aklıma geliyor. Defalarca diyorum  kendime "üşenme kalk not al , bişi yap"  ama bunuda unutmam artık pes diye diye ne düşündüğümü bile hatırlamıyorum. Pes yaniii....

Şimdi kim kalkacak o yataktan da , gidip not alacak daa. Gecenin bir yarısı telefonumu elime alsam , ona not almaya çalışsam o da olmaz. Hani adam gözünü açsa , bu saatte hayırdır dese haklı yani. Gündüzler torbaya mı girdi be hatun ? dese diyebilir miyim " ama ama ama , ilhamdı , geldiydi , yazı yani , unutuyorum da , kem küm olacak iş değil yani :))) 

Sonra olay uyku sersemliğiyle  " İlhan da kim ? " 'e dönüşebilir ki , hiç gerek yok :))) Elbet hatırlarım sanki çok mu önemli ...


27 Şubat 2014 Perşembe

Serum bağlayalım...

Akıllı telefonlarla bazen aklımızı kaybettiğimiz bir gerçek. Her ne kadar koca bir teknolojiyi cebimize sığdırmaktan keyif alıyorsak da , bir o kadarda zararını gördüğümüz kesin...
 
Ama görmezlikten gelemeyeceğimiz  bir gerçeklik var ki , vazgeçilmez oldukları , hızla yaygınlaştıkları ve gelişmeye devam etmeleri...Teknolojiyle birlikte son nokta nereye varacak merak etmiyor değilim . Tabiki görebileceğim kadarını. Seviyorum teknolojik herşeyi...
 
Ancak akıllı telefon kullanıcılarının en büyük sıkıntısı pil ömrünün az olması. Sanırım buda bilinçli olarak yapılıyor diye düşünüyorum. En olmadık yerde şarjın aniden sinyal vermesi bütün keyfimizi kaçırıyor.Bundan sonrası çok riskli ya elini bile sürmeyeceksin ya da kapanmasını göze alacaksın. Sürekli fişe takılı şarjda yaşayanlar olduğunu bile duymuştum. Ancak her gittiğimiz yerde fiş bulmak da imkansız olduğundan , iş burada seruma bağlanmaya kalıyor :))

Serum diyorum ben bu alete. Çünkü, şarjım bitmek üzereyken telefonumu bağlayarak tam 4 kez şarj edebilme özelliğine sahip. Bu aleti çantamda taşıyorum ve acil durumlarda hiç sıkıntı yaşamıyorum. Hatta "aay şarjım bitti" diyen arkadaşlarıma da "serum bağlayalım" diyerek imdadına yetiştiğim çok olmuştur. Şimdi onlarında serumu var. 9000 mAH 'lik bu harici bataryayı şiddetle tavsiye ederim...